YAHYA KEMAL BEYATLI...
Yahya Kemal Beyatlı 2 Aralık 1884 yılında Üsküp'te doğdu; asıl adı Ahmed Agâh'tır. İlköğrenimini Üsküp'te; orta öğrenimini Selanik ve İstanbul Vefa idadilerinde tamamladı. 1903 yılında Paris'e giderek Siyasal Bilgiler Fakültesine girdi. 1912 yılında yurda döndükten sonra dil ve tarih konularında makaleler yayınladı. 1915 yılında Darülfünun (Üniversite) öğretim kadrosuna atandı. Kurtuluş Savaşının bitimine doğru (1923) Ankara'ya geçerek Hâkimiyeti Milliye gazetesinde başyazar oldu. Urfadan milletvekili seçildi (1923-1926). Daha sonra Varşova Madrid elçiliklerine atandı. (1926-1931). Tekirdağ ve İstanbul milletvekili olarak 1935-1946 yılları arasında yeniden parlamentoya girdi. 1949'da Pakistan büyük elçisi iken emekliye ayrıldı.
1 Kasım 1958 yılında İstanbul'da öldü.
Yaşarken şiir kitabı yayınlamayan Yahya Kemal'in ölümünden sonra Yahya Kemal Enstitüsünce yayınlanan şiir kitapları:
1961 Kendi Gök Kubbemiz
1962 Eski Şiirin Rüzgâriyle
1963 Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş
Tarih edebiyat v.b. konularında deneme makale ve konferansları da aynı enstitüce kitap olarak yayınlandı.
Yahya Kemal şiir yazmaya lise yıllarında başlamıştı. Bu şiirleri başta Tevfik Fikret olmak üzere Seryet-i Fünun şairlerinin etkisi altındaydı.
Kendi sözleriyle: "Kendi neslimin bütün çocukları üzerinde olduğu gibi ruhumda ahlâkımda zevkimde lisanımda sanatımda en büyük tesiri O (Fikret) icra etmiştir".
Yeni şiir denemelerine Fransa'da bulunduğu yıllarda başladı. Fakat dönüşünde de bunları uzun süre yayınlamadı. Şiirleri ilk kez 1918'de Yeni Mecmua'da yayınlanmaya başladı. Oysa yeni şiirlerinin yazılış tarihi 1910 ve daha önceleridir. Yahya Kemal'in yazmada ve yayınlamada bu titizliğinin günümüzdeki kültür sanat hatta siyaset konulu tartışmalara da ışık tutacak önemli nedenleri vardır. Paris'te Siyasal Bilgiler Okulunda öğrenim gördüğü sırada Albert Sorel'in tarih dersleri "Ona tarih ortasında Türklüğü aramak ve bulmak gibi sonsuz bir heves vermişti..." Dönüşünde gerek dil gerek Türklüğün kökenleri bakımından Ziya Gökalp'le tartışmaya girdi. Yahya Kemal'e göre "Türklüğün kökeni Anadoluda'dır..." Tarih (ulusal bilinç ulusal sanat) konusunda yoğun araştırmalarını ve düşüncelerini ulusal dil konusunda da sürdürüyordu. Ona göre "Bir dilin yalnız kendine mahsus süssüz tabii samimi yalın ifade özellikleri" vardır...
Türkçede ise kendi ifade özellikleri yerine tesirinde kaldığı Arap ve özellikle Fars dilinin ifade özellikleri geçmiştir... Yahya Kemal'e göre "Servet-i Fünun nazmının dili sözcük topluluğu gramer ve hatta söz dizimi bakımından Türkçeden uzaklaşmış yapma bir dildi... Bu dil Fransa dilinin güçlü etkisi altında bir tatlı su lehçesi haline gelmiştir... Ulusal bir çığır açabilmek için ne Servet-i Fünun diline ne de Divan nazımının diline bağlanılabilir... Halk şiirinin dilini de fazla dar ve mahalli bulan şair bu durum karşısında bütün milletin birden mal edineceği bir şiirin dili için tek imkân olarak konuşulan Türkçeyi görüyordu."
Daha önce Tevfık Fikret Rıza Tevfık Mehmet Emin ve Mehmet Akif’te belirtileri görülen bir Türkçedir bu. Fakat Yahya Kemal'in dili "Fikret'in daha çok konuşmalarla sınırlı kalan Rıza Tevfik'te bir düzen ve süreklilik sağlayamayan Mehmet Emin'de İstanbul konuşmasının sınırlarını aşan ve kalıplaşan Mehmet Âkifte fazla halklaşan ve bazen argolaşan Türkçelerden çok üstün niteliktedir... Aruz vezni ile Fikret kuvvetli bir dış musikisi ve ustalıklı bir manzume lisanı vücuda getirmişti. Bu vezni daha temiz daha sade bir Türkçe ile dillendirmek kudretini de Mehmet Akif göstermişti. Fakat tam on asırlık bir atalar mirası olan bu güzel vezinle yalnız şiir söyleyen ilk büyük şair Yahya Kemal oldu... (Nihat Sami Banarlı Resimli Türk Edebiyatı Tarihî). Yahya Kemal "ulusal ve Avrupacı sanatın senaaaini" yaratmış "Türk edebiyatında bir sair ilk defa şiirin Avrupai gelişimini yöntemsel bir görüşle incelemiştir" (bkz. ag.y.) "Türk şiiri bir yandan taklitçilikten kurtulup kendi kaynaklarına dönerek ulusallaşacak öte yandan modern şiirin bütün özelliklerine sahip olacaktır..." (bkz. Kenan Akyüz Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi).
Ulusal tarih ulusal bilinç ulusal dil konularındaki görüşlerinin yanısıra Stephan Mallarmé'nin "Bir mısra kelimelerin yanyana dizilmesinden meydana gelir" tanımını benimseyen Yahya Kemal'e göre eski şiir anlayışında "..şair bir mevzuu bir fikri bir hayali bir hissi pürüzsüz ve selis bir ifade ile söylerse işini görmüş yani mısra söylemiş sayılırdı. Halbuki bu ikinci telâkkide lisan pürüzsüzlüğü selaset ve belagatın bütün kaideleri şiirin söylenmesine kifayet etmiyordu... Şiir ritmin lisan haline gelmesi yani söyleyişin bir musiki cümlesi olabilmek sırrına erişmesiydi..." (N.S. Banarlı Resimli Türk Edebiyatı Tarihi.) "Fransa'da şiir Yahya Kemal'i Parnas'cı şairlerin mükemmel manzumeleri ve sembolizmin derin musikisi ile karşıladı...
Fransız şiirinde ilk dikkat ettiği hadise başlangıçtan en yeni sembolist şairlere kadar eski Yunan mısralarını Fransızca bir mısra haline getirmek için giriştikleri ve başardıkları tarihi faaliyet oldu... Bir aralık Türk şiirini ve zevkini asırlardan beri almış olduğumuz Arap ve Acem tesirlerinden uzaklaştırarak doğrudan doğruya Yunan ve Latin edebi terbiyesine bağlamak" eğilimini duydu. (a.g.y.). Bu eğilim onu aynı mısraların Türkçedeki "ifade sırlarını" bulmak gibi bir çalışmaya (a.g.y.) ve antik şiirin "berrak külfetsiz samimi aydınlık söyleyişine" yöneltti... (K.Akyüz Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi.) Muazzam ve titiz bir çalışmaya koyuldu (a.g.y.). Şiir onun için "musikiden başka türlü bir musiki" "içimizin ahengi"dir... (a.g.y.). "Sembolist şiirin büyük değer verdiği iç ahenkle parnasiyenlerin titizlikle temine çalıştıkları dış ahengi onda bağdaşmış olarak buluyoruz..." (a.g.y.). Buna karşılık "Fransız nazmına ait şekilleri pek az kullanmış Servet-i Fünunun en çok tercih ettiği sone tarzına hiç rağbet etmemiş... gazel şarkı mesnevi ve rubai tarzlarını kullanmıştır... Ahenk bakımından çok daha mükemmel bulduğu aruzu heceye daima tercih etmiştir..." (a.g.y.).
Yahya Kemal sağlam bir kültür ve dil bilinci üstüne kurduğu şiirlerindeki klasik yalınlık ve güçlülükle sanatının özünde ve biçiminde ulusal ve modern olanın bireysel ve toplumsal olanın tarihsel ve çağdaş olanın senaaaine ulaşmadaki çabaları ve başarılarıyla modern şiirimizin (Kendi Gök Kubbemiz'deki şiirleriyle) büyük bir kurucu ustası klasiğidir. Bu özellikleriyle XX. yüzyıl dünya şiirinin de önemli şairleri arasında bulunduğundan kuşku yoktur.
Eserleri
1964 Aziz İstanbul
1966 Eğil Dağlar
1968 Siyasi Hikayeler
1968 Siyasi ve Edebi Portreler
1971 Edebiyata Dair
1973 Çocukluğum Gençliğim Siyasi ve Edebi Hatıralarım
1975 Tarih Müsahabeleri
1976 Bitmemiş Şiirler
1977 Mektuplar - Makaleler