:.:MMK:.:Malpera Mûzîka Kurdî - Kürtçe M
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

:.:MMK:.:Malpera Mûzîka Kurdî - Kürtçe M

:.:MMK:.:Malpera Mûzîka Kurdî - Kürtçe Müzik Sitesi: :.:::.:
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 YAHYA KEMAL BEYATLI...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
XEWNASEW
Admin
XEWNASEW


Mesaj Sayısı : 67
Kayıt tarihi : 29/08/09

YAHYA KEMAL BEYATLI... Empty
MesajKonu: YAHYA KEMAL BEYATLI...   YAHYA KEMAL BEYATLI... EmptyPerş. Eyl. 03, 2009 12:34 pm

YAHYA KEMAL BEYATLI... Yahyakemal20jd

YAHYA KEMAL BEYATLI...

Yahya Kemal Beyatlı 2 Aralık 1884 yılında Üsküp'te doğdu; asıl adı Ahmed Agâh'tır. İlköğrenimini Üsküp'te; orta öğrenimini Selanik ve İstanbul Vefa idadilerinde tamamladı. 1903 yılında Paris'e giderek Siyasal Bilgiler Fakültesine girdi. 1912 yılında yurda döndükten sonra dil ve tarih konularında makaleler yayınladı. 1915 yılında Darülfünun (Üniversite) öğretim kadrosuna atandı. Kurtuluş Savaşının bitimine doğru (1923) Ankara'ya geçerek Hâkimiyeti Milliye gazetesinde başyazar oldu. Urfadan milletvekili seçildi (1923-1926). Daha sonra Varşova Madrid elçiliklerine atandı. (1926-1931). Tekirdağ ve İstanbul milletvekili olarak 1935-1946 yılları arasında yeniden parlamentoya girdi. 1949'da Pakistan büyük elçisi iken emekliye ayrıldı.

1 Kasım 1958 yılında İstanbul'da öldü.

Yaşarken şiir kitabı yayınlamayan Yahya Kemal'in ölümünden sonra Yahya Kemal Enstitüsünce yayınlanan şiir kitapları:

1961 Kendi Gök Kubbemiz
1962 Eski Şiirin Rüzgâriyle
1963 Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş

Tarih edebiyat v.b. konularında deneme makale ve konferansları da aynı enstitüce kitap olarak yayınlandı.

Yahya Kemal şiir yazmaya lise yıllarında başlamıştı. Bu şiirleri başta Tevfik Fikret olmak üzere Seryet-i Fünun şairlerinin etkisi altındaydı.

Kendi sözleriyle: "Kendi neslimin bütün çocukları üzerinde olduğu gibi ruhumda ahlâkımda zevkimde lisanımda sanatımda en büyük tesiri O (Fikret) icra etmiştir".

Yeni şiir denemelerine Fransa'da bulunduğu yıllarda başladı. Fakat dönüşünde de bunları uzun süre yayınlamadı. Şiirleri ilk kez 1918'de Yeni Mecmua'da yayınlanmaya başladı. Oysa yeni şiirlerinin yazılış tarihi 1910 ve daha önceleridir. Yahya Kemal'in yazmada ve yayınlamada bu titizliğinin günümüzdeki kültür sanat hatta siyaset konulu tartışmalara da ışık tutacak önemli nedenleri vardır. Paris'te Siyasal Bilgiler Okulunda öğrenim gördüğü sırada Albert Sorel'in tarih dersleri "Ona tarih ortasında Türklüğü aramak ve bulmak gibi sonsuz bir heves vermişti..." Dönüşünde gerek dil gerek Türklüğün kökenleri bakımından Ziya Gökalp'le tartışmaya girdi. Yahya Kemal'e göre "Türklüğün kökeni Anadoluda'dır..." Tarih (ulusal bilinç ulusal sanat) konusunda yoğun araştırmalarını ve düşüncelerini ulusal dil konusunda da sürdürüyordu. Ona göre "Bir dilin yalnız kendine mahsus süssüz tabii samimi yalın ifade özellikleri" vardır...

Türkçede ise kendi ifade özellikleri yerine tesirinde kaldığı Arap ve özellikle Fars dilinin ifade özellikleri geçmiştir... Yahya Kemal'e göre "Servet-i Fünun nazmının dili sözcük topluluğu gramer ve hatta söz dizimi bakımından Türkçeden uzaklaşmış yapma bir dildi... Bu dil Fransa dilinin güçlü etkisi altında bir tatlı su lehçesi haline gelmiştir... Ulusal bir çığır açabilmek için ne Servet-i Fünun diline ne de Divan nazımının diline bağlanılabilir... Halk şiirinin dilini de fazla dar ve mahalli bulan şair bu durum karşısında bütün milletin birden mal edineceği bir şiirin dili için tek imkân olarak konuşulan Türkçeyi görüyordu."

Daha önce Tevfık Fikret Rıza Tevfık Mehmet Emin ve Mehmet Akif’te belirtileri görülen bir Türkçedir bu. Fakat Yahya Kemal'in dili "Fikret'in daha çok konuşmalarla sınırlı kalan Rıza Tevfik'te bir düzen ve süreklilik sağlayamayan Mehmet Emin'de İstanbul konuşmasının sınırlarını aşan ve kalıplaşan Mehmet Âkifte fazla halklaşan ve bazen argolaşan Türkçelerden çok üstün niteliktedir... Aruz vezni ile Fikret kuvvetli bir dış musikisi ve ustalıklı bir manzume lisanı vücuda getirmişti. Bu vezni daha temiz daha sade bir Türkçe ile dillendirmek kudretini de Mehmet Akif göstermişti. Fakat tam on asırlık bir atalar mirası olan bu güzel vezinle yalnız şiir söyleyen ilk büyük şair Yahya Kemal oldu... (Nihat Sami Banarlı Resimli Türk Edebiyatı Tarihî). Yahya Kemal "ulusal ve Avrupacı sanatın senaaaini" yaratmış "Türk edebiyatında bir sair ilk defa şiirin Avrupai gelişimini yöntemsel bir görüşle incelemiştir" (bkz. ag.y.) "Türk şiiri bir yandan taklitçilikten kurtulup kendi kaynaklarına dönerek ulusallaşacak öte yandan modern şiirin bütün özelliklerine sahip olacaktır..." (bkz. Kenan Akyüz Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi).

Ulusal tarih ulusal bilinç ulusal dil konularındaki görüşlerinin yanısıra Stephan Mallarmé'nin "Bir mısra kelimelerin yanyana dizilmesinden meydana gelir" tanımını benimseyen Yahya Kemal'e göre eski şiir anlayışında "..şair bir mevzuu bir fikri bir hayali bir hissi pürüzsüz ve selis bir ifade ile söylerse işini görmüş yani mısra söylemiş sayılırdı. Halbuki bu ikinci telâkkide lisan pürüzsüzlüğü selaset ve belagatın bütün kaideleri şiirin söylenmesine kifayet etmiyordu... Şiir ritmin lisan haline gelmesi yani söyleyişin bir musiki cümlesi olabilmek sırrına erişmesiydi..." (N.S. Banarlı Resimli Türk Edebiyatı Tarihi.) "Fransa'da şiir Yahya Kemal'i Parnas'cı şairlerin mükemmel manzumeleri ve sembolizmin derin musikisi ile karşıladı...

Fransız şiirinde ilk dikkat ettiği hadise başlangıçtan en yeni sembolist şairlere kadar eski Yunan mısralarını Fransızca bir mısra haline getirmek için giriştikleri ve başardıkları tarihi faaliyet oldu... Bir aralık Türk şiirini ve zevkini asırlardan beri almış olduğumuz Arap ve Acem tesirlerinden uzaklaştırarak doğrudan doğruya Yunan ve Latin edebi terbiyesine bağlamak" eğilimini duydu. (a.g.y.). Bu eğilim onu aynı mısraların Türkçedeki "ifade sırlarını" bulmak gibi bir çalışmaya (a.g.y.) ve antik şiirin "berrak külfetsiz samimi aydınlık söyleyişine" yöneltti... (K.Akyüz Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi.) Muazzam ve titiz bir çalışmaya koyuldu (a.g.y.). Şiir onun için "musikiden başka türlü bir musiki" "içimizin ahengi"dir... (a.g.y.). "Sembolist şiirin büyük değer verdiği iç ahenkle parnasiyenlerin titizlikle temine çalıştıkları dış ahengi onda bağdaşmış olarak buluyoruz..." (a.g.y.). Buna karşılık "Fransız nazmına ait şekilleri pek az kullanmış Servet-i Fünunun en çok tercih ettiği sone tarzına hiç rağbet etmemiş... gazel şarkı mesnevi ve rubai tarzlarını kullanmıştır... Ahenk bakımından çok daha mükemmel bulduğu aruzu heceye daima tercih etmiştir..." (a.g.y.).

Yahya Kemal sağlam bir kültür ve dil bilinci üstüne kurduğu şiirlerindeki klasik yalınlık ve güçlülükle sanatının özünde ve biçiminde ulusal ve modern olanın bireysel ve toplumsal olanın tarihsel ve çağdaş olanın senaaaine ulaşmadaki çabaları ve başarılarıyla modern şiirimizin (Kendi Gök Kubbemiz'deki şiirleriyle) büyük bir kurucu ustası klasiğidir. Bu özellikleriyle XX. yüzyıl dünya şiirinin de önemli şairleri arasında bulunduğundan kuşku yoktur.

Eserleri

1964 Aziz İstanbul
1966 Eğil Dağlar
1968 Siyasi Hikayeler
1968 Siyasi ve Edebi Portreler
1971 Edebiyata Dair
1973 Çocukluğum Gençliğim Siyasi ve Edebi Hatıralarım
1975 Tarih Müsahabeleri
1976 Bitmemiş Şiirler
1977 Mektuplar - Makaleler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://xewnasew.yetkin-forum.com
XEWNASEW
Admin
XEWNASEW


Mesaj Sayısı : 67
Kayıt tarihi : 29/08/09

YAHYA KEMAL BEYATLI... Empty
MesajKonu: Geri: YAHYA KEMAL BEYATLI...   YAHYA KEMAL BEYATLI... EmptyPerş. Eyl. 03, 2009 12:34 pm

AÇIK DENiZ


Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lahza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Kalbimde vardı "Byron"u bedbaht eden melal!
Gezdim o yaşta dağları hülyam içinde lal...
Aldım Rakofça kırlarının hür havasını
Duydum akıncı cedlerimin ihtirasını
Her yaz şimale doğru asırlarca bir koşu...
Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu.
Mağlupken ordu yaslı dururken bütün vatan
Rüyama girdi her gece bir fatihane zan.
Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular...
Mahzun hudutların ötesinden akan sular
Gönlümde hep o zanla beraber çağıldadı
Bildim nedir ufuktaki sonsuzluğun tadı.
Bir gün dedim ki "istemem artık ne yer ne yar"!
Çıktım sürekli gurbete gezdim diyar diyar
Gittim o son diyara ki serhaddidir yerin
Hâlâ dilimdedir tuzu engin denizlerin!


Garbin ucunda son kıyıdan en gürültülü
Bir met zamanı gökyüzü kurşunla örtülü
Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi;
Gördüm güzel vücudunu zümrütleyen deri
Keskin bir ürperişle kımıldandı anbean;
Bakam ve anladım ki o ejderdi canlanan.
Sonsuz ufuktan ah o ne coşkun gelişti o!
Birden nasıl toparlanarak kükremişti o!
Yelken vapur ne varsa kaçışmış limanlara
Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara!
Yalnız o kalmış ortada âsi ve bağrı hun
Bin mağra ağzı açmış ulurken uzun uzun...
Sezdim bir âşinâ gibi heybetli hüznünü!
Ruhunla karşı karşıya kaldım o met günü
Şekvanı dinledim ezeli muztarip deniz!
Duydum ki ruhumuzla bu gurbette sendeniz
Dindirmez anladım bunu hiçbir güzel kıyı;
Bir bitmeyen susuzluğa benzer bu ağrıyı


SESSİZ GEMİ


Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.


Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.


Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.


Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!


Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.


Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.


KAR MUSİKİLERİ


Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.


Bir kuytu manastırda dualar gibi gamlı
Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı.


Bir erganun ahengi yayılmakta derinden...
Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden.


Zihnim bu şehirden bu devirden çok uzakta
Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta.


Birdenbire mes'udum işitmek hevesiyle
Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle.


Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık
Uykumda bütün bir gece Körfez'deyim artık!


Varşova 1927


HAZAN BAHÇELERİ


Kalbim yine üzgün seni andımda derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
Yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden
Geçtim yine dün eski hazan behçelerinden


Senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
Gördümki yazın bastığımız otları solmuş
Son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden




GÜFTESİZ BESTE


Sizi dün bekledim o yollarda
Ki gezindikdi bir zaman karda
Kararan gözlerimle rüzgarda
Sizi dün bekledim o yollarda!...


Sanıyordum unuttunuz adımı
Dediniz hissedince maksadımı:
"Beni hala bu genç unutmadı mı
Ki bugün bekliyor bu yollarda?"


Nice sevdalılarla sevgililer
Aşkı yollarda böyle beklediler!
Nice sevdalılar da var ki diler
Akşam olsun bu kuytu yollarda!...


Dönülmez Akşamın Ufku


Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç


Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile
Avunmak istemeyiz böyle bir teselliyle


Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan


Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece
Gruba karşı bu son bahçelerde aaafince


Ya şevk içinde harap ol ya aşk içinde gönül
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül


DUYUŞ VE DÜŞÜNÜŞ
Sevdiklerim göçüp gidiyorlar birer birer
Ay geçmiyor ki almayayım gamlı bir haber.


Kalbim zaman zaman bu haberlerle burkulu;
Zihnim düşünceden dağınık gözlerim dolu.


Kaybetti asrımızda ölüm eski hüznünü
Lakayd olan mühimsemiyor gamlı bir günü.


Çok şey bilen diyor:'Gidecek her gelen nesil!
Ey sade-dil! Bu bahsi hayatında böyle bil!


Hiç durmadan hayat öğütür devreden bu çark
Ölmek sırayladır sıralanmakta varsa fark.


İlmin derin görüşleri aklın hükümleri
Doldurmuyor boşalmış olan hisli bir


AKINCILAR


Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi ``ilerle''
Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
Şimşek gibi Türk atlarının geçtığı yoldan
Bir gün yine doludizgin atlarımızla
Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette bu gün gülleri açmış görürüzde
Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://xewnasew.yetkin-forum.com
XEWNASEW
Admin
XEWNASEW


Mesaj Sayısı : 67
Kayıt tarihi : 29/08/09

YAHYA KEMAL BEYATLI... Empty
MesajKonu: Geri: YAHYA KEMAL BEYATLI...   YAHYA KEMAL BEYATLI... EmptyPerş. Eyl. 03, 2009 12:34 pm

ENDÜLÜS'TE RAKS

Zil şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs üç def' kırmızı...

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.
İspanya neş'esiyle bu akşam bu zildedir.

Yelpâze çevrilir gibi birden dönüşleri
İşveyle devriliş saçılış örtünüşleri...

Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;
İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.

Alnında halka halkadır âlşüfte kâkülü
Göğsünde yosma Gırnata'nın en güzel gülü...

Altın kadeh her elde güneş her gönüldedir;
İspanya varlığıyle bu akşam bu güldedir.

Raks ortasında bir durup oynar yürür gibi;
Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli kor dudaklı kömür gözlü sürmeli...
Şeytan diyor ki sarmalı yüz kerre öpmeli..

Gözler kamaştıran şala meftûm eden güle
Her kalbi dolduran zile her sîneden: "Ole!"

EYLÜL SONU

Günler kısaldı. Kanlıca'nin ihtiyarları
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.

Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
Yazlar yavaşca bitmese günler kısalmasa...

İçtik bu nadir içki'yi yıllarca kanmadık...
Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor yazık!

Ölmek kaderde var bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılışın ıstırabı zor.

Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sahile
Bitmez bir özleyiştir ölümden biter bile.


GEÇMİŞ YAZ

Rüya gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle
Her anını her rengini her şiirini hazdan.
Hala doludur bahçeler en tatlı sesinle!
Bir gün bir uzak hatıra özlersen o yazdan

Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin:
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinden;
Mehtap... iri güller... ve senin en güzel aksin...
Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!

MOHAÇ TÜRKÜSÜ

Bizdik o hücumun bütün aşkıyla kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle
Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle!
Fethin daha bir ülaaai parlattığı gündü;
Biz uğruna can verdiğimiz yerde göründü.
Gül yüzlü bir afetti ki her pusesi lale;
Girdik zaferin koynuna kindik ovisale
Dünyaya veda ettik atıldık dolu dizgin;
En son koşumuzdur bu! Asırlarca bilinsin!
Bir bir açılırken göğe son def'a yarıştık;
Allaha giden yolda meleklerle karıştık.
Geçtik hepimiz dört nala cennet kapısından;
Gördük ebedi cedleri bir anda yakından!
Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber;
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber
Lakin kalacak doğduğumuz toprağa bizden
Şimşek gibi bir hatıra nal seslerimizden

ÖZLEYEN

Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde
Sen nerdesin ey sevgili yaz günleri nerde!
Dağlar ağarırken konuşmustuk tepelerde
Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!

Akşam güneş artık deniz ufkunda silindi
Hülya gibi yalnız gezinenler köye indi
Ben kaldım uzaklarda günün sesleri dindi
Gönlümle hayalet gibi ben kaldım o yerde


SİSTE SÖYLENİŞ

Birden kapandı birbiri ardınca perdeler...
Kandilli Göksu Kanlıca İstinye nerdeler?

Som zümrüt ortasında muzaffer akıp giden
Firuze nehri nerde? Bugün saklıdır neden?

Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri;
Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri.

Bir devri lanetiyle boğan şairin Sis'i.
Vicdan ve ruh elemlerinin en zehirlisi.

Hülyama bir eza gibi aksetti bir daha;
-Örtün! Müebbeden uyu! Ey sehr! -O beddua...

Hayır bu hal uzun süremez sen yakındasın;
Hala dağılmayan bu sisin arkasındasın.

Sıyrıl beyaz karanlık içinden parıl parıl
Berraklığında bilme nedir hafta ay ve yıl.

Hüznün ferahlığın bizim olsun kışın yazın
Hiç bir zaman kader bizi senden ayırmasın
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://xewnasew.yetkin-forum.com
XEWNASEW
Admin
XEWNASEW


Mesaj Sayısı : 67
Kayıt tarihi : 29/08/09

YAHYA KEMAL BEYATLI... Empty
MesajKonu: Geri: YAHYA KEMAL BEYATLI...   YAHYA KEMAL BEYATLI... EmptyPerş. Eyl. 03, 2009 12:34 pm

VUSLAT

Bir uykuyu cânanla beraber uyuyanlar
Ömrün bütün ikbâlini vuslatta duyanlar
Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zâmanı
Görmezler ufuklarda şafak söktüğü ânı...
Gördükleri rü'ya ezelî bahçedir aşka;
Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgâri başka.
Bülbülden o eğlencede feryâd işitilmez;
Gül solmayı; mehtâb azalıp gitmeyi bilmez...
Gök kubbesi her lâhza bütün gözlere mâvi...
Zenginler o cennette fakirlerle müsâvi;
Sevdâları hülyâlı havuzlarda serinler
Sonsuz gibi bir fıskiye âhengini dinler.

Bir rûh o derin bahçede bir defa yaşarsa
Boynunda O'nun kolları koynunda O varsa
Dalmışsa O'nun saçlarının râyihasiyle
Sevmekteki efsûnu duyar her nefesiyle.
Yıldızları boydan boya doğmus gibi varlık
Bir mûcize halinde o gözlerdendir artık.

Kanmaz en uzun bûseye öptükçe susuzdur
Zirâ susatan zevk o dudaklardaki tuzdur.
İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan...
Bir sır gibidir az çok ilâh olduğumuzdan.
Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.
Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?
Aşk onları sevkettiği günlerde kaderden
Rüzgar gibi bir şevk alır oldukları yerden.
Geldikleri yol ömrün ışıktan yoludur o!
Alemde bir akşam ne semavî koşudur o!
Dört atlı o gergerdûne gelirken dolu dizgin
Sevmis iki rûh ufku gorurler daha engin
Simalari her lâhza parildar bu zeferle;
Gok her tarafindan donanir mes'alerle!

Bir uykuyu cânanla beraber uyuyanlar
Varlikta butun zevki o cennette duyanlar
Dunyayi unutmus bulunurken o sularda
-Zâlim saat ihmâl edilen vakti calar da-
Bir ân uyanirlarsa lezîz uykulardan
Bastanbasa heryer kesilir kapkara zindan...
Bir fâciadir boyle bir âlemde uyanmak...
Gunden gune hicranla bunalmis gibi yanmak...
Ey tâli Olumden ne beterdir bu karanlik!
Ey âsk O goaaaaer sana mâloldular artik!
Ey vuslât O âsiklari efsûna râmet!
Ey tatli ve ulvî gece Yillarca devam et!

Sonbahar

Fani ömür biterBir uzun sonbahar olur.
Yaprak çiçek ve kuş dağılır tarümar olur.
Mevsim boyunca kendini hissettirir veda;
Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.
Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir.
Günler hazinleşir geceler uhrevileşir;
Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere.
Anlar ki yolcu yol görünür selviliklere.

Dünyanın ufku gözlere gittikçe tar olur.
Her gün sürüklenip yaşamak ruha bar olur.
İnsan duyar yerin dile gelmiş sükutunu;
Bir başka musikiiye geçiş farz eder bunu.

Teslim olunca vadesi gelmiş zevaline
Benzer cihana gelmeden evvelki haline.

Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya
Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya:
Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı;
Fark etmez anne - toprak ölüm maceramızı

SES

Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum
"Yarab! hele kalp ağrılarım durdu!" diyordum.
His var mı bu alemde nekahat gibi tatlı
Gönlüm bu sevincin heyecanıyla kanatlı
Bir taze bahar alemi seyretti felekte
Mevsim mütehayyil vakit akşamdı Bebek'te
Akşam!.. Lekesizsaf iyi bir yüz gibi akşam!..
Ta karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam;
Sakin koyuşen cepheli kasrıyle Küçüksu
Ardında vatan semtinin ormanları kuytu;
Bir neşeli hengamede çepçevre yamaçlar
Hep aynı tehassüsle meyillenmiş ağaçlar
Dalgın duyuyor rüzgarın ahengini dal dal.
Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal.
Bir lahzada bir pancur açılmış gibi yazdan
Bir bestenin engin sesi yükseldi boğazdan
Coşmuş yine bir aşkın uzak hatırasıyla
Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla
Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi:
Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi.
Ani bir üzüntüyle bu rüyadan uyandım.
Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım
Her yerden ohem aynı bakış aynı emelde
Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde;
Her yerden o hem aynı güzellikte göründü
Sandım bu biten gün beni ram ettiği gündü

Mehlika Sultan

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı.
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Kara sevdalı birer aşıktı.

Bir hayalet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü'yalarına;
Hepsi meşhur o muamma güzeli
Gittiler görmeye Kaf dağlarına.

Hepsi sırtında aba günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardıkça gece
Dediler: ''Belki bu son akşamdır''

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daima yollar uzar kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu
Varmadan menzile bir yerde ölür.

Mehlika'nın kara sevdalıları
Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya
Mehlika'nın kara sevdalıları
Baktılar korkulu gözlerle suya.

Gördüler: ''Aynada bir gizli cihan...
Ufku çepçevre ölüm servileri...''
Sandılar doğdu içinden bir an
O uzun gözlu uzun saçlı peri.

Bu hazin yolcuların en küçüğü
Bir zaman baktı o viran kuyuya.
Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü
Parmağından sıyırıp attı suya.

Su çekilmiş gibi rü'ya oldu!..
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayal alemi peyda oldu
Göçtüler hep o hayal alemine.

Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Seneler geçti henüz gelmediler;
Mehlika Sultan'a aşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler!..

Nazar

Gece Leyla'yı ayın on dördü
Koyda tenha yıkanırken gördü.
"Kız vücudun ne güzel böyle açık!
Kız yakından göreyim sahile çık!"
Baktı etrafına ürkek ürkek
Dedi:"Tenhada bu ses nolsa gerek?"
"Kız vücudun sarı güller gibi ter!
Çık sudan kendini üryan göster!"
Aranırken ayın olgun sesini
Soğuk ay öptü beyaz ensesini
Sardı her uzvunu bir ince sızı;
Bu öpüş gül gibi soldurdu kızı.
Soldu günden güne sessiz soldu!
Dediler hep: "Kıza bir hal oldu!"
Ta içindendi gelen hıçkırığı
Kalbinin vardı derin bir kırığı.
Yattı bir ses duyuyormuş gibi lal.
Yattı aylarca devam etti bu hal.
Sindi simasına akşam hüznü
Böyle yastıkta görenler yüzünü
Avuturlarken uzun sözlerle
O susup baktı derin gözlerle
Evi rüzgar gibi bir sır gezdi
Herkes endişeli bir şey sezdi.
Bir sabah söyledi son sozlerini
Yumdu dünyaya ela gözlerini;
Koptu evden acı bir vaveyla
Odalar inledi: "Leyla! Leyla!"
Geldi koy kızları el bağladılar...
Diz çöküp ağladılar ağladılar!

Nice günler bu seametli ölüm
Oldu çok kimseye bir gizli düğüm;
Nice günler bakarak dalgalar
Dediler: "Uğradı Leyla nazara!"

Ufuklar

Ruh ufuksuz yaşamaz.
Dağlar ufkunda mehabet
Ova ufkunda huzur
Deniz ufkunda teselli duyulur.
Yalnız onlarda bulur ruh ezeli lezzetini.
Bu ufuklar avutur ruhu saatlerce fakat
Bir zaman sonra derinden duyulur yalnızlık.
Ruh arar kendine bir ruh ufku.
Manevi ufku pek engin ulu peygamberler
- Bahsin üstündedir onlar-lakin
Hayli me'ud idiler dünyada;
Yaşıyorlardı havarileri ashabiyle;
Ne ufuklar! Ne güzel ruh imiş onlar! Yarab!

Annemin na'şını gördümdü;
Bakıyorken bana sabit ve donuk gözlerle
Acıdan çıldıracaktım.
Aradan elli dokuz yıl geçti.
Ah o sabit bakış el'an yaradır kalbimde
O yaşarken o semavi o gülümser gözler
Ne kadar engin ufuklardı bana;
Teneşir tahtası üstünde o gün
Bakmaz olmuşlardı artık bu bizim dünyaya.

Yaşıyan her fani
Yaşıyan ruh özler
Her sıkıldıkça arar
Dar hayatında ya dost ufku ya canan ufku.

Uçuş

Uçmakta konmadan kıyısız bir denizde ruh;
Benzer mi böyle bir kuşa Tufan içinde Nuh?
Üstünde gök sürekli bulutlarla yüklüdür;
Altında gür deniz ki ezelden köpüklüdür.
Çalkaltısında dalgası bilmez nedir sayı;
Milyonca dalga sürmede milyonca dalgayı;
Hiç durmayan gürültüsü bir türküdür geniş
Milyonca haykırıs dolu milyonca sesleniş.
Yıldızlar ülkesinde açıldıkça yükseğe
Başlar hayal edindiği alem görünmeğe.
Bir ruhu besliyen hava yalnız yukardadır.
Hulyayı daima uçuran duygulardadır.
Yalnız bu katta mümkün olur daimi uçuş.
Her hamlesiyle ruh o çelikten kanatlı kuş
Ufkunda bir dakika görunmeksizin kara
Hür gökte hür denizde uçar hür ufuklara

İstanbul'u Fetheden Yeniçeriye Gazel

Vur Pençe-i Âlî'deki şemşîr aşkına
Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına

Ey leşker-i müfettihü'l-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına

Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkına

Düşsün çelengi Rûm'un eğilsün ser-i Firenk
Vur Türk'ü gönderen yed-i takdîr aşkına

Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://xewnasew.yetkin-forum.com
XEWNASEW
Admin
XEWNASEW


Mesaj Sayısı : 67
Kayıt tarihi : 29/08/09

YAHYA KEMAL BEYATLI... Empty
MesajKonu: Geri: YAHYA KEMAL BEYATLI...   YAHYA KEMAL BEYATLI... EmptyPerş. Eyl. 03, 2009 12:34 pm

Bir Başka Tepeden

Sana dün bir tepeden baktım aziz Istanbul!
Görmedim gezmediğim sevmediğim hiç bir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Nice revnaklı şehirler görülür dünyada
Lakin Ehsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yil yaşayan sende ölen sende yatan.


O Rüzgar

Yaşamak zevki nedir bilmez ölümden korkan!
Gür bir imanla damarlarda ateşten bir kan

Birleşip böyle diyorlardı derin bir sesle
Yeri fethetmek için gelmiş o Fatih nesle.

Böyle bir dersi alan ruha vatan dar görünür;
Daima başka sefer başka ufuklar görünür.

O nesil duymuş akın zevkini rüzgarda bile;
Bu duyuş varmış akınlardaki atlarda bile;

Bilmemiş var mı geniş yeryüzünün serhaddi
Yıkmış ufkunda durup karşı koyan her seddi

Yeni bir ülkede yem vermek için atlarına
Nice bin atlı kapılmıştı fetih rüzgarına.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://xewnasew.yetkin-forum.com
 
YAHYA KEMAL BEYATLI...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
:.:MMK:.:Malpera Mûzîka Kurdî - Kürtçe M :: KÜLTÜR SANAT VE EDEBİYAT :: SIIR-
Buraya geçin: