Benim Adım Uğur Kaymaz
Benim adım Uğur kaymaz
Aldanmayın soyadıma
Siz dalmışken bu dünyanın zevklerine
Bir akşam karanlığında vurdular beni
Kaydım bir yıldız misali
O malum karanlık deryaya
Yaşım henüz on ikiydi
Ama polis amcalar terörist deyip
Aldılar ömrümü vicdanlarını yoksayıp
O 13 kurşunu küçük bedenime sığdırıp
Halbuki benimde vardı hayallerim
Kendimce bu hayattan isteklerim
Ama şimdi...
Şimdi annemde ağlıyordur
Resmime bakıp bakıp
O acı kürtçe ağıtları yakıp
Ya kardeşlerim
Onlar ne yapacak
Ne erken kalkıp çizgi film izleyecek
Ne de geç saatlere kadar
Hiçbir zaman doyamadığımız oyunlarımız olacak
Artık okula da gidemeyeceğim
Hiçbir yoklamada geçmeyecek adım
Belki boş kalmayacak kahverengi sıram
Ama artık Uğur kaymaz olmayacak
Benim adım Uğur kaymaz
Yaşım henüz oniki
Kızıltepe'de doğup,Kızıltepe'de ölüyorum
Ardımdan geliyor babam öldürülüp
Ah polis amcalar
Bitirdiniz taze hayallerimi
Umutsuz bıraktınız anamı, yaşlı ninemi
Ve de ne olduğunu anlamayan
Üç küçük aslan kardeşimi
Elveda diyorum düşlerime
Elveda diyorum çocuksu aşklarıma
Ve de beni seven herkese
Kusura bakmayın isterdim boynunuza sarılıp elveda demek
Ama mümkün olmadı bunları yapabilmek....
Yunus Ülker
Sevgili Uğur bugünlerde, yani senden sonra ki zamanlarda bir sis buludu çöktü ülkenin üstüne. Bu sis buludu içinde kimin ne yaptığı pek anlaşılamıyor. Herşey hem yalan hem de sis kalkınca anidan gerçeğe dönüşüyor ve çırılçıplak kalıyor orta yerde.
Nerde çıktı şimdi bu mektup, ne doğum günüm ne de sonsuzluğa uzanan güneş ışınlarına karıştığım bir gündür diyeceksin. Doğru, ama bilmen gereken bir şey var, bazen bir olay, bir gelişme yeni bir çağın başlangıcı veya yeni bir evrenin işareti oluyor. İşte senden sonra da böyle bir başlangıç oldu. Yani ülkenin üzerine sis çöktü.
Bak kısaca anlatayım, senden sonra ki zamanı;
Hani bir sabah vaktiydi, annenin hazırladığı sıcak çayı babanla birlikte çabukça yudumlarken, üzerine çöken uyku mahmurluğunu atmaya çalışarak, babanın sağ kolu olmaya adaydın. Yaşıtların uyurken, sen babana yardım etmek için yaşına direniyordun!
Bir kaç metre evinizin önünde, oniki yaşına artı biri eklenerek, bedeninde “gül” kırmızısı kurşun yaralarını açarkarken, adının önüne “Terörist” kelimesini eklediler. Sonra, itiraz etti insanlar ve “adli tıp” kurumu “bıyıkların terlemiş” diyerek “Terörist” olabileceğine kanaat getirdi ve katillerin serbest bırakıldı. Büyümüştün ya, bıyıkların terlemişti ya, bu yeterdi katledilmen için. Potansiyel “Terörist”tin.
Sonra, Bağlarda, parkta Mızgin’in bebeği elinde düştü. Canı acıdı, ağladı... balonlar bir daha uçmadı, o parkta çocuklar bir daha oynamadı, ip atlamadı, oyuncak bebekleri hiç bir kız çocuğu kucağına koymadı... geriye, sadece yere düşen bebeğin arkasında cehennem ateşinin düştüğü bir anne yüreği kaldı ve bir de çaresiz kaderine boyun eğen, uzaklara dalıp giden bir çift göz. Sonra mı? Batmanda daha kucakta dolaşan miniçik kardeşini, benzerinin yüreğinde delik açtılar... Hepinizin adlarının önüne gelenek üzerine “Terörist” kelimesini eklediler.
Bütün ordular senin doğduğun topraklara üşüştüler, silahlar dağlarını santim santim dövüyor. Her yer yeniden işgal edildi. Köy köy, şehir şehir, yasaklarla yeniden sınırları çizildi. Bulunduğun bölgenin dışına çıkman yasaklandı. Özgürlükleri için kendini dağlara vuran abilerinle her yerde çatışmalar çıkıyor. Ölü veya sağ yakalananların bedenlerine ağır işkenceler yapılıyor.
Bu arada ölülerdende korkmaya başladılar. Ahmet Kaya’nın resimlerinin üzerinde bulunduğu tişörtleri giyen iki Kürd genci Sakaryada linç edildi. Etraflarını saran 500 kişilik faşist grup, ataları Asenalar gibi hep bir ağızda ullayarak “Kahrolsun Kürdler, Vali bunları bize ver” diye sloganlar atıyorlar.
Seçim iklimine girdik birde. Askerye gece yarısı bir bildiri ile dizginleri iyice ele geçirdi ve kukla gibi duran sivil iktidar, dahada küçüldü. “Emret paşam” yarişmasi başladı. En iyi ben söylerim diyor her bir “siyasi parti” ama “komutanlar”a kendilerini beğendiremiyorlar. Komutanlarsa bindikleri “ölüm at”tını ellerindeki sınırlarla sınırlı tutmak istemıyorlar. Az geliyor ölü sayısı. O topraklar çok dar diyor. Başka, başka topraklar istiyorlar. Nerede bir Kürd yaşıyorsa, orası istila alanımızdır diyorlar. Mutlaka egemenlik altına almalıyız ki, daha çok öldürme şansına sahip olalım.
Ellerine bayrak alan dişarı koşuyor, “Türk olmayan her kes düşmandır” mitinglerine. En çok ve en büyük bayrağı kim taşırsa, birde en çok Kürdlere kim hakaret ederse, en büyük kahraman odur.
Sevgili Uğur, sonuç olarak;
Kimi askeri elbise giyerek, komutanlara yaranmak için esas duruşta bekliyor, kimi ellerinde bayraklarla şehirden şehire koşuyor, kimi de yaranmak için “en büyük ******tür” diyor. Ama ne yazık ki, “komutanlar” bunların hiç birini görmek istemiyor, görmüyor. Sadece beyhude bir çırpınışın içinde kıvranıp duruyor politikacılar. Bilirsin, kurşun bedeninde “gül” kırmızısı delikler açarken, bakışlarında yakarma, yalvarma yoktu. Onudandı ölüm fermanın.
Geriye ne mi kaldı? Cehennem ateşinin düştüğü bir yürek, gözlerini ıraklara dikmiş bir çift göz ve özgürlükleri için dağları mesken tuttan isyankarlar...
Bilmem ki, ömrünün baharında asılı kalan gülüşlerin ve bakışların mı gerçek yoksa politik çıkarları için herşeyin mubah olduğunu düşünen insanların istekleri mi? Belki unutmuşlardır, hatırlatalım da vicdanlarına bir sızı düşerde, yeni gülüşlerin ve bakışların baharda askıda kalmasına sebep olmazlar...
Şerif Kaplan
ADI UĞUR OLACAK
güneş erkenden kaçmıştı
akşam serinliği okşuyordu tenleri
yaşam sessiz bir burukluğa bürünmüştü
bir sen vardın
yüzündeki tebessüm,dilindeki türkü
ve akşama merhaba deyişinle
bilmediklerin vardı çocuk
bu topraklarda
ölümün adı kalleş olmuş
tebessüme bile kurşun sıkılıyor
öyle ya
birde karanlık çökmüşse
ay; kör sağır ve dilsiz
yıldızlar da özünden uzak
akşam büs-bütün hain
suçun büyüktü çocuk
şiirsel dilim yetmiyor anlatmaya
daha on ikisinde
zulmün gözüne batmakda neyin nesi
celladın ürkmüştü bakışlarından
tıpkı yaşamından ürktüğü gibi
ondandı çocuk
ölümüne mükafat koymaları
ve oniki yıllık ömre
onüç kurşun sıkmaları
bağışla beni çocuk
sen bedeninde onüç kurşun ile
artık üşümezken
ödülünü alanda oldu
terfiler peş-peşe geldi
hadi sus ve uyu
analar duymasın çığlıklarını
yaşmının ilk baharında
hıçkırıksız umut dolu bakışlarla
bir elveda bile demeden
ölüme sessizce dokundun
çünkü biliyordun
çocukların umutlarında yaşayacağını
biliyorum
dinmedi
dinmeyecek
zulme duyduğun öfke
hadi kapa gözlerini
yaralı eyleme çocukları
celladını çıldırtacak kadar
bir gülüşün vardı
seni kıskandım be çocuk
bu yüzden
içimde büyüyen çocuğun
adı UĞUR olacak
fuat doğan
Uğur için herkes bir şeyler paylaşabilir...